17.3.13

İçkiye benzer bir şey var bu havalarda..


O halde ayrılık vakti demeli mi artık?

“Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin?” diye sorar ya Atilla İlhan.. bu aralar ben de kendi kendime ne çok sorar oldum.. zaten bu aralar ne çok kendi kendimle konuşur oldum şaşılası.. 

ağlarsın.. ağlıyorsun.. ama kimse bilmiyor, sen bile.. ne olduğunu anlamıyorsun hem ağlıyorsun hem gidiyorsun bir de üstüne gülüyorsun… açıkça söylemek gerekirse karmaşık bir hikaye benimkisi..

Konuşamıyorum.. zaman yaklaştıkça heyecandan olsa ki ellerim bile buz gibi.. soğuk tenle yazıyorum İstanbul’daki son satırlarımı..
Niye içim bu kadar buruk? Niye üzülüyorum? Bırakmak neden bu kadar zor? Ben neden bu kadar melankolik bir insanım? .. babam pasta yapmayı nereden öğrendi..

Mutluluk yok mu.. heyecan.. içi içine sığmama halleri.. olmaz mı hiç.. var hem de fazlasıyla.. ama işte.. ‘ama’ diye başlayan ne çok cümle kurdum şu son günlerde!

Tam bi dengesiz ruh hali içindeyim.. güneşli havaya inat yağan sağanak gibiyim.. şu son zamanlarda..
ama yine de gökkuşağın bittiği yerdeki bir küp altının peşinden gidiyorum ben.. bam güm höt zöt diye diye.. kah sinirden köpürerek kah mutluluktan çığlık atarak.. bi umudun, taa çocukluktan kalma bi hayalin peşinden..

O değil de.. gidene güle güle demek kolay da.. gitmeyi beklemek pek bi zormuş..

Bu müzik neden beni hep ağlatıyor mesela.. Mabel “neden tenim adını üşüyor” diye sorarken.. ben neden yine ve yine böyle oluyorum.

.. o zaman sende dursun akrep ve yelkovan.. ben şu zamansızlıkta bi gidip geleyim..


 'Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
 Tanımadığın bir ülke gibi
 İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
 Tam kendisi gibi mutluluğun
 Beni bekliyorsun
 Ve onu bekliyorsun beni beklerken.'
                                                                                   

E.

1 yorum: